Bizler insanız ve çok değerliyiz....Sağlığınızın kıymetini bilin...

18 Mayıs 2012

Yolculuk nereye...


Havyar sever misiniz?
Ayıptır söylemesi, eskiden az da olsa yerdim.


Bizim evin arkasında tutulurdu dünyanın en kıymetli havyarını sunan balık, morina (mersin balığı). Karadeniz’de yaşayan mersin balıkları yumurtlamak için Kızılırmak’dan içeri girmeye çalışırlarken, yakalanırdı.

Dev balıklardı mübarekler.
Ben diyeyim 100 kg., siz deyin 200...
Vallahi avcı palavrası değil, 1.500 kiloluk morina var tarihte.


Kuyruğu bile Karadeniz illerini beslemeye yeterdi (bu biraz avcı işi oldu) Simsiyah, pırıl pırıl bir havyar çıkardı içinden.
Güzelce işlenip, kutulanır, doğru yurt dışına giderdi.


Geçen gün bir marketin balık reyonunda gördüm. Bilenler bilir, havyar (siyah) kutusu tipiktir. Baktım, Rusça ve kril harflerinin takliti ingilizce chaviar yazıyor kapakda. Bir de mersin balığı resmi. Altında da, “original product of Russia” yazmışlar.

Karadenizde mersin balıklarını bitirdik şükürler olsun. Ruslar, Azeriler ve İranlılar uyanıklık yaptılar, Hazar Denizi’nde balığı yakalayıp ameliyatla yumurtasını alıp, balığı geri bıraktılar.
Biz Türk usulu çalıştık, balığı da, yumurtayı da yedik. (Hatta yumurtlama erginliğine gelmemiş balıkları da yedik).
Kavanozdan gördüğüm kadarıyla siyah inci taneleri parlıyor, tıpkı havyar.


Satıcıya sordum,“bu mersin balığı havyarı mı?”,“evet abi” dedi.
“Neden ucuz?” “Rusya’dan geliyor abi, Hazar havyarı”.

Kavanozun altındaki etiketi de okumalı. Derin bilgiler var orada.
İçindekiler: okyanus balık bulyonu (uskumru); tuz, zeytin yağı; pektin E211, sodyum benzoat E202, Potasyum Sorbat, Doğal renk E153. Muhteşem, değil mi?

Sen uskumruyu al, parçala, minik toplar yap, siyaha boya, koruyucu kimyasallarla harmanla ve elaleme “doğala özdeş havyar” diye kakala. Satan adamın haberi yok.


Baktım markette zencefilli gazoz da var,
ithal etmiş büyüklerimiz, sağolsunlar. İçinde zencefil var mı? Yok. Aroması da, rengi de yapay. Ama kendisi doğala özdeş.

Bizim bir çiçekçi var, serada karanfil ve gül yetiştiriyor.
Satmadan önce üstlerine koku sıkıyor. Doğala özdeş gül!
Zavallı bülbül!
Kayseri’nin en ünlü mantıcısına götürdüler,
Kaşıkla diye bir yer. ‘Yer’ demek doğru değil, entegre tesis mübarek.Bir kapıdan 80 kilo giren, diğer kapıdan 100 kilo çıkıyor. “En iyi Kayseri mantısı burada”

Aldım iki kutu, eve getirdim koydum dondurucuya.
Bir ay sonra yemeğe kalktık, baktık mantı acılaşmış.
Niye ki? Et mi bozuldu?

Etin bozulması mümkün değil, çünkü et yerine soya kıyması kullanıyorlar, içinde et olan mantı neredeyse kalmadı.
Acılık içindeki azot gazından geliyor.

Raf ömrü uzasın diye paketlenme aşamasında azotu basmışlar mantıya. Doğala özdeş!

Bir bilgi daha: O, mantının raf ömrü uzasın diye içine konan azot gazı zamanla gıda zehirlemesine yol açıyor.
Bunların hepsi doğayla özdeş gazlar. Onlara “gıda gazı” diyorlar.

Azot gazı da, oksijen de istenmeyen durumlarda inert atmosfer oluşturarak gıdaların kısa sürede bozulmasını önlüyor.

Mesela, taze etlere de oksijen gazı veriyorlar ki, hep taze, kıpkırmızı görünsün raflarda. Yasal bunlar, girin internete “gıda gazı” diye yazın, görün neler yediğinizi.
Markete üzüm gelmiş. Kırmızı, iri, dipdiri şeyler.
Erik gibiler maşallah!
Nereden geliyor bunlar? Şili'den.
Şili mi? Evet!
Kaç gündür buradalar?
3-5 gün oldu.

Düşünün, Şili'nin bir köyünde topluyorlar bunları.
Uzun yolculuklar sonunda bizim kasabaya kadar geliyor.
Bir süre bizim manavda bekliyor. Alıyorsun eve getiriyorsun, evde de 3-5 gün daha, bana mısın demiyor. Hala kütür kütür.


İyi ama, nasıl? Şahane şeyler var, adına ilaç diyorlar.
Üzümlere verilen bu ilaçlardan birinin etiketindeki faydaları sayalım mesela:
Dane büyüklüğünü arttırır,
Dane ağrılığını arttırır,
Dane şeklini daha düzgün olarak değiştirir,
Tam olgunlaşmadan daneye parlak sarı yeşil rengini verir,
Dayanıklı ve dirençli kabuk sayesinde hasat ve hasat sonrası olabilecek yaralanmalar en aza iner, hastalıklara direnç katar,
Kullanım dozu yükseldiğinde sofralık üzümlerde hasadı geciktirir.
Raf ömrü uzar.
Nedir bu?
Sitokinin.
Büyüme hormonu.
Bakın şu şansa ki, sitokinin insanda da aynı işe yarıyor.
Sonra anneler şikayet ediyorlar “ee benim çocuk erken kıllanıyor!”

Bu dünya böyle hanım abla, sen üzümü alırken kıllanmazsan, çocuğun kıllanır.


Adana’da çiftçilerle çalışıyoruz.
Yaz güneşi altında soğutması olmayan tankerle süt topluyorlar mandıralara. Şöföre soruyorum “bozulmuyor mu bu sıcakta süt?”

“Abi, tankere iki bardak hidrojen peroksit döküyorum, akşama kadar bir şey olmuyor.”

Hidrojen peroksit dediği şey kadınların saçlarının rengini açmak için kullandıkları bir kimyasal. Çok kötü değil, sadece canlıları öldürüyor. Süte koyunca bütün bakteriler ölüyor, geriye bozulacak bir şey de kalmıyor. Doğala özdeş süt!
Bu anlattıklarımın hepsi yasal. Temel problem şu ki:
İnsan doğa ilişkisi değişti. İnsan yeni bir doğa kurgusu yaptı, kendini doğanın dışına aldı, doğayı alınır-satılır mal yaptı, sentetikleştirdi ve tüketime sundu.

Hal böyle olunca, insan kendinin doğal bir varlık olduğunu unuttu.
(beşer işte, unutacak elbet)
İnternetten pantalon, ayakkabı, peynir, arkadaş ve sevgili edinmeyi marifet bildi.

Optik kabloların sunduğu hayatı da hayat bildi.
insan artık bu Doğala özdeş!


Direnmek lazım.
Bakkalı, manavı, kasabı, süpermarkete karşı korumak lazım.
Semt pazarlarını kullanmak, pazarcı esnafıyla dostluk kurmak lazım.

Hijyen, reklam, ambalaj illizyonuna teslim olmamak lazım.
Bir de, son moda “doğal ürün – yöresel ürün pazarı” adıyla işin cılkını çıkartanlara karşı uyanık olmak lazım.
Ama en önemlisi,
Ara sıra doğaya çıkıp, derin derin nefes almak lazım.

Dilerim ki, Tanrı toprak ana ile gök babanın evladı olduğumuzu hatırlatmak için çok acı çektirmez.

Sunay Demircan

19 Nisan 2012

İşte sahte, sağlığa zararlı ve böcek boyası içeren o ürünler...

İşte üzerine titrediğiniz çocuklarınızın sağlığını ve yaşamını tehlikeye atan ürünlerin, firmaların resimleri ve isimleri, lütfen dikkat edin, yok Annesi de şoktaymış, yok çat kapı kek yemeye gelmiş, bu aldatmaca reklamlara kanmayın, o ekran maymunlarının dini imanı paradır... Buyurun 38 ürün...



ROTAHABER (ÖZEL) - Gıda sektöründe arka arkaya gelen olumsuz haberler tüketicilerinin güvenini zedelerken, günlük hayatta çok sık kullanılan ürünlerde sağlığa zararlı maddelerin bulunması tüketicilerin tedirginliğini arttırıyor. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı önce sahte bal üreten firmaları, ardından da insan sağlığına zararlı gıda maddesi üreten firma ve markaları açıkladı. Geçtiğimiz günlerde ise Starbucks'ın, çilekli Frappuccino içeceklerinde böcekten elde edilen boya maddesi olan karmini kullandığını kabul etmesiyle farklı gıda maddelerinde kullanılan Karmin yeniden tartışmaya açılmış oldu. Rotahaber, sahte bal başta olmak üzere insan sağlığına zararlı maddeleri ve böcek içren ürünleri tek tek açıklıyor. İşte o markalar ve ürünleri...







































4 Nisan 2012

Dikkat raflarda böcek var...


Böcekten elde edilen 'karmin' isimli renklendirici sadece Starbucks'ın kullandığı bir madde değil. Market rafları reçelden bisküviye, aynı maddenin kullanıldığı ürünlerle dolu.

Dünyanın en büyük kahve şirketlerinden Starbucks’ın bazı ürünlerinde ‘cochineal’ adlı böcekten elde edilen ‘karmin’ isimli renklendirici kullanılması tepkiye yol açarken market raflarının aynı madde katılmış gıda ürünleriyle dolu olduğu ortaya çıktı. Bisküviden şekerlemelere kadar çok sayıda üründe kullanılan bu maddenin şimdilik bilinen tek zararı alerjik reaksiyonlara yol açması.
Gıda sektöründe böceklerden elde edilen renklendirici ve tatlandırıcı kullanılması tartışması Starbucks’ın ürünüyle birlikte yeniden alevlendi. Radikal, marketlerde satılan ve ‘karmin’ içeren ürünleri araştırdı. Market rafları bu maddenin katıldığı ürünlerle dolu ve tüketiciler aldıkları ürünlerde böcekten elde edilen renklendirici kullanıldığını bilmiyor.

Yılda yarım kilo!

Hollanda’da Wageningen Üniversitesi’nden Entomoloji Profesörü Marcel Dicke, geçen yıl yaptığı açıklamasında işlenmiş gıda tüketen herkesin bir miktar böcek yediğini de anlatıyor:
“Dünyanın herhangi bir yerinde işlenmiş besin maddesi tüketenler zaten böcek yemiş oluyorlar. Bunun miktarı da yılda yaklaşık 500 gram. Domates sosu, fıstık ezmesi ya da ekmek gibi işlenmiş tüm gıdalarda böcek var.”
Meyveli süt, yoğurt, bisküvi, dondurma, reçel, soslar, meyve suları, et ürünleri, şekerleme ve sakız gibi yüzlerce ürünün içerisinde yer alan karminin önünde yasal engel yok. Ancak dini açıdan sakıncalı sayılıyorlar. İlahiyatçı Prof. Dr. Faruk Beşer, birçok üründe renklendirici ve tatlandırıcı olarak kullanılan maddenin İslam’a göre doğrudan doğruya haram denilemeyeceğini belirterek “Hanefi kurallarına göre ‘mekruh’ yani hoş olmayan, olmaması gereken. Kullanmak sakıncalıdır” diyor.

Sağlık açısından şüpheli

Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta ise bu tür maddelere şüpheyle yaklaşılması gerektiğini vurguluyor:
“Gıda ürünlerinde kullanılan bu tür çok madde var. Bunların güvenli olduklarından hiç emin değiliz. Çünkü bunlarla ilgili araştırmalar 40-50 yıl öncesine ve o zamanın teknolojisine dayanıyor. Güvenirliği günümüze göre çok düşük olan araştırmalar. Bu nedenle bu ürünlerin insan sağlığı üzerindeki etkileri ciddi şekilde yeniden araştırılmalı. Böceklerden elde edilen ürünler hayvansa araştırılmalı. Gıda ürünlerinde bu tip binlerce madde var. Hepsi için güvenli demek doğru değil. Şüphe edilenden uzak durmak gerek. Karmin yiyecek ve içeceğe sadece renk veriyor. Sağlığa bir faydası yok, kullanımı şüpheli. Bu tür ürünlerin sağlığa zararlı olup olmadığı araştırılmalı.”

‘Dozu, firmanın iyi niyetine bağlı’

Radikal, ‘karmin’i gıda teknolojisi uzmanlarına sordu.
Samim Saner Gıda Güvenirliği Derneği Başkanı
“Karmin, Avrupa Birliği Gıda Güvenliği otoritesinin de onayladığı bir madde. Temel konu şu: Bu maddenin kullanıldığının beyan edilmesi gerekiyor. Firmaların bunu beyan etmemesi sıkıntı. Türk Gıda Kodeksi açısından kullanımının bir sıkıntısı yok. Bütün katkı maddeleri AB tarafından incelemeye alındı. Bunun raporu önümüzdeki yıllarda çıkacak. Şu an itibariyle ‘karmin’le ilgili negatif bir bilgi yok. O çalışma bitince ne olacağını bilmiyoruz. Ama şu an kullanımına izin veriliyor.”

Yrd. Doç. Dr. Filiz Aksu
 İstanbul Aydın Üniversitesi Gıda Teknolojileri Uzmanı
“Karmin, ülkemizde kullanımına izin verilen bir katkı maddesi . İzin verilen dozlarda kullanılması durumunda sağlığa direkt etkisi yok. Duyarlı kişilerde alerjik reaksiyonlara yol açabiliyor. Ciddi üreticiler doz miktarını belirtiyor ancak doz aşımı olabilir. Bunu bilemiyorsunuz. Firmanın iyi niyetine bağlı. Ürünü daha renkli göstermek için katkı oranını arttırabiliyorlar. Sadece bunun için değil, birçok katkı maddesinde doz aşımı risklere yol açabilir. Ülkemizde karmin maddesinin kilogram düzeyinde 100 miligrama izin veriliyor.”

22 Mart 2012

Beyine Zarar Veren Alışkanlıklarımız...



1. Kahvaltı etmemek :

Kahvaltı etmeyen kişiler, düşük bir kan şekeri seviyesine sahip olur. Bu durum beyin için yetersiz besin tedarik edilmesine ve sonunda beyin dejenerasyonuna yol açar.   
2 . Aşırı ısınma 
Beyin arterlerinin sertleşmesine neden olarak, zihin gücünün azalmasına yol açar   
3. Sigara içmek 
Çoklu beyin büzülmesine neden olur ve Alzheimer hastalığına yol açabilir. 
4. Yüksek şeker tüketimi 
Çok fazla şeker proteinlerin ve besinlerin emilmesini durdurur ve dengesiz beslenmeye neden olur ve beynin gelişmesine engel olabilir.   
5. Hava kirlenmesi 
Beyin vücudumuzda en çok oksijen tüketen organdır. Kirli havanın teneffüs edilmesi, beyne giden oksijeni azaltır ve beynin veriminde düşüş yaratır.   
6 . Uyku yetersizliği
Uyku beynimizin dinlenmesini sağlar. Uykudan uzun vadeli yoksunluk beyin hücrelerinin ölmesini hızlandırır.   
7. Uyurken kafayı örtmek 
Kafayı örterek uyumak, karbondioksit konsantrasyonunu arttırır ve beyne hasar veren etkilere yol açabilir.   
8. Hastalık sırasında beyni çalıştırmak 
Hasta iken çok çalışmak veya öğrenmek beyin etkenliğinin azalmasına yol açabilir ve ayrıca beyne hasar verebilir.   
9. Uyarıcı düşüncelerde eksiklik 
Düşünmek beyin jimnastiği için en iyi yoldur, beyni uyaran düşüncelerin eksikliği beyin daralmasına yol açabilir. Çapraz bulmaca ve Sudoku iyi egzersiz sağlar. 
10. Az konuşmak 
Zihinsel sohbetler beynin etkinliğini geliştirir.   

Karaciğer hasarının ana nedenleri     
1. Çok geç uyuma ve çok geç kalkma 
2. Sabahları çiş yapmamak 
3. Çok fazla yemek.
4. Kahvaltıyı atlamak 
5. Çok fazla ilaç tüketmek 
6. Çok fazla koruyucu, gıda katkısı, gıda boyası ve yapay tatlandırıcı tüketmek 
7. Sağlıksız pişirme yağı tüketmek
İçinde en iyi pişirme yağı olan zeytinyağı bile olsa, kızartma yaparken mümkün olduğunca pişirme yağını azaltın. Yorgun olduğunuzda, eğer vücudunuz formda (zinde) değilse kızarmış gıdalar tüketmeyin.
8. Çiğ (veya fazla pişmiş) gıdaların da tüketilmesi karaciğere ağır yük olur.
Sebzeler çiğ veya 3-5 kısım pişirilerek yenmelidir. Kızarmış sebzeler bir öğünde bitirilmeli, saklanmamalıdır.   

KANSERE EN ÇOK NEDEN OLAN 5 GIDA 
1. Sosisli sandviç
Zira içinde çok fazla nitrat vardır. Kanser koruma koalisyonu, çocukların ayda 12 adetten fazla sosisli sandviç yememelerini önermektedir. Sosisli sandviçsiz yapamıyorsanız, sodyum nitratsız yapılan cinsini satın alın. 
2. İşlenmiş et ve domuz pastırması
Sosisli sandviçte, domuz pastırmasında ve diğer işlenmiş etlerde bulunan aynı yüksek sodyum nitrat aynı şekilde kalp hastalığı riskini yükseltir. Domuz pastırmasında doymuş yağın aynı şekilde kanserde payı olur.   
3. Yağda kızarmış şekerli çörek veya lokma
Lokmalar kansere yol açan çiftli dertlerdir. Birincisi, bunlar beyaz undan, şekerden ve hidrojene yağdan yapılır, sonra yüksek ısıda kızartılır. Bunlar, belki de kanser riskini arttırmak için yiyebileceğiniz en kötü yiyecektir.   
4. Kızarmış patates
Lokmalar gibi, kızarmış patates de hidrojene yağdan yapılır, sonra yüksek ısıda kızartılır. Bunlar ayrıca, kızarma işlemi sırasında ortaya çıkan ve kansere neden olan akrilamid maddesini de içerir. Bunlara “French fries” değil, “kanser fries” olarak çağırılmalıdır.   
5. Cips, kraker ve kurabiye, bisküvi
Tümü genellikle beyaz un ve şekerden yapılır. Etiketinde “trans yağlar içermez” yazılı olsa bile, genellikle az miktarda trans yağ vardır.
 
Yaşamda sizin, tercih de...
 
 
Prof. Dr. Yurdanur AKGÜN
Eskişehir Osman gazi Üniversitesi
Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji AD

21 Mart 2012

Enerjinizi Kullanmayı Öğrenin...




Beyin öyle bir güçtür ki..
Kafadan geçen her düşüncenin Allah katında bir talep olduğuna inanıyorum. İyi şey ister, güzel şeyler düşünürseniz cevabı aynen öyle gelir. Ama hep korku ve kuşkuyla yaşarsanız aynen bunları da çağırırsınız..
Trafik kazasından korkan insanlar hep kazaya uğrarlar. Eğer siz korkuyla yola çıkar ve hep bunu beyninizde kurgulayıp etrafa negatif enerji yayarsanız mutlaka şoföre kaza yaptırırsınız ama arabayı siz kullanıyorsanız ve böyle korkularınız varsa eğer sakın araba kullanmayın…

Çocuğuna aşırı korumalı ana ve babalarının çocuklarına hep bir şeyler olur yani biri bir taş atsa bile gelir sizin çocuğunuzun kafasını bulur o zaman siz şunu düşünürsünüz –onu kollayıp korumasam hep başına olumsuz şeyler geliyor – Neden acaba ? Bu tıpkı (yumurta mı tavuktan çıkar, yoksa tavuk mu)'yu andırmıyor mu?

Öyle mutsuz bir toplum olduk ki birbirimize günaydın diyemiyoruz, bir araya geldiğimizde hep olumsuz olaylar konuşuyoruz, biri bize nasılsın dese iyiyim demeye korkar olduk, işler nasıl deseler, derhal şikayet etmeye ve her şeyin kötü ve daha da kötüye gittiğini söylüyoruz, hastalıklarımızdan ve ölümlerden bahsediyoruz yani dostlarla da sohbetin güzelliği , keyfi kalmadı. 
Hep para olmadığından yakınıyoruz sanki bunu soran bizden para isteyecekmiş gibi.
Aynen devam edin, neyi YOK diyorsanız, onu YOK etmeye devam edin, sürekli şikayet edip etrafa olumsuz ve zavallı görünerek her şeyin bereketini kaçırın, ayrıca da bu kadar mızırdanma sonunda dostlarınızı da kaçırdığınızı fark edeceksiniz.

Hep hastayım diyen insanlar mutlaka hasta olurlar beyin şartlanmaya görsün hangi hastalıktan korkup çağırıyorsanız size onu getirir.

Sürekli param yok diyen insanlar paralarının bereketini öyle kaçırırlar ki bir gün gelir bir de bakarlar gerçekten paraları bitmiş ama bu bitiş ani çıkan, hesapta olmayan mecburi harcamalar da olabilir, sağlığa harcanması gereken miktarlarda olabilir.


  Öyle bir toplum olduk ki karşımızdakini yargılamaktan sevmeye zaman bulamıyoruz.

Oysa her yaşta sevgiye ihtiyacımız var. Sevgi sunulmazsa sevgi değildir. Neyi severseniz sevin ama içinizde yoğun sevgi duyguları olsun. Birisine sevginizi söylediğinizde hareketlerle bunu pekiştirdiğinizde ona öyle güzel bir enerji yollarsınız ki, onun mutluluğunun enerji şeklinde size geri dönüşünden aldığınız pozitifi başka hiçbir şeyde bulamazsınız.

Yeni bebeği olmuş bir anne eğer sıkıntıları varsa veya olumsuz bir kişiliğe sahipse lütfen en olumlu olduğunda bebeğini kucağına alıp onu çıplak tenine değdirsin. Eğer bebeklerinizin huzurlu ve sağlıklı bir bebek olmasını istiyorsanız onu sakin kavgasız gürültüsüz ve pozitif bir ortamda büyütmeye çalışın.

Kızgınken, sinirliyken kucağınıza almamaya çalışın ve ona sınırsız sevginizi gösterin. Öpün koklayın ve bilin ki bu günler çok çabuk geçecek ve bilin ki çok çabuk büyüyorlar. Bazı anne ve babalar çocuklarını çok sevdikleri halde bunu ifade edemez ve gösteremezler. Neden ? Ne zaman göstereceksiniz? Tanrı'nın verdiği bu armağana sevgiyi en güzel şekilde göstermemiz bir şükür ve teşekkür değil mi ?

Beyin öyle bir güçtür ki , insan beyin gücünü kullanarak isterse kendini felç de edebilir, öldürebilir de, kanserini de yenebilir. Yeter ki beynini şartlandırabilsin. Beynimizde yaklaşık 13 milyar civarında sinir hücresi vardır. Her bir hücre yaklaşık 7.3 kilovoltluk enerji açığa çıkarır. Pratikte mümkün değil ama teorikte beyindeki tüm sinir hücrelerinin aynı anda enerjilerini saldığını varsayalım, yaklaşık 350 milyon kilovoltluk bir enerji açığa çıkar ki bu da büyük bir metropolün tüm elektrik ihtiyacını karşılayacak güce sahiptir.

  Size tıp kitaplarına girmiş bir olayı anlatmak istiyorum:

Et taşımaya yarayan soğutuculu bir tren, temizlenmek için bir istasyonda duruyor. İşçiler vagonları temizlemeye başlıyorlar, işçinin biri bir vagonu temizlerken diğer işçi o vagonu boş sanıp kapısını dışarıdan kilitliyor. Biraz sonra tren hareket ediyor, ve bir durak sonra et almak üzere bir istasyonda duruyor. Kapalı kalan işçinin vagon kapısı açıldığında işçinin donarak öldüğü görülüyor. Fakat bir bakıyorlar ki, vagonun ısısı normal ısıda yani dondurucuya geçirilmemiş. Ama kapalı kalan işçi bunu bilmediği, donarak öleceğini sandığı için beyin aynen donmanın şartlarını hazırlayarak, donmanın tüm belirtilerini göstererek vücudunu buna uyduruyor.

Yani beyninizi olumlu şeylere kanalize edin .Bazı insanlar vardır, hep konuşurken daha yaşasam 1-2 sene daha yaşarım diye konuşup sık sık bunu tekrar ederler ve kendilerine adeta bir ölüm zamanı belirlerler. Ben bu laftan çok korkarım, eğer bunu inanarak söylerlerse beyinlerini öyle bir şartlarlar ki, öyle bir kurgularlar ki gerçekten dedikleri zamanda ölürler. Bu yüzden kaç yaşında olursanız olun hep bir hedefiniz ve hayalleriniz olsun ki uzun yaşayabilesiniz. İnsan hayal ettiği müddetçe yaşarmış. Ne doğru bir laf değil mi?

  Dün bitti. Dünün tekrarı yok aynı rüyalar gibi.

  Yarın, hiç bilmiyoruz, iyi şeylerde olabilir kötü de .

Ama şu anımı biliyorum, ayağım kırık bu yazıyı yazıyorum ama eşim yanımda çocuklarım sağ ve ben bu yüzden dünyanın en mutlu insanıyım ve yarınımı da bilmediğim için bu anımı en iyi, en keyifli ve en pozitif şekilde değerlendiririm.

  Bilmediğim bir geleceği düşünerek de bu anımı zehir edemem.

  Siz de böyle yapın ve hayatınızı birbirine karıştırmamak kaydıyla 3'e bölün.

  Dün, bugün yarın diye…
  Biz ani stresleri çok severiz.

Çünkü ani streste vücutta Adrenokortikotrop hormon (ACTH) artar ve hafıza, algılama, enerji süper olur.
Yani bu hormon strese karşı vücudun bir sigortasıdır. Ama siz bu stresi kısır döngüye çevirirseniz yani sürekli beyninizde kurarsanız, hep bunu düşünürseniz, gelen olumlu şeylerin hepsi geri gider.
Yani unutkanlıklar, enerji kayıpları, isteksizlikler, migren, mide-bağırsak şikayetleri, uykusuzluklar, beyin tümörler, tansiyon iniş-çıkışları, vücudun muhtelif yerlerinde uyuşmalar, mutsuzluk, hatta depresyon ,kalple ilgili şikayetler ve kansere zemin hazırlamış olursunuz.

  Bunları kendinize niye reva göreceksiniz ki ?

  Akıllı, kontrollü ve olumlu olmak yeterli.

Eğer büyük bir strese girdiyseniz kendinize hobiler bulun, yani kafanızı dağıtın.
Başka işlere kanalize olun ki stres yaratan faktörün etkisi azalsın veya sevdiğiniz, sizi mutlu eden şeylerle uğraşın.
Bunları da yapamıyorsanız dua edin, duaların insanlarda yarattıkları mistik etki onların pozitifleşmesini sağlar.
Ben evde sokakta bile hep iyilik diler ve hayır için dua ederim.

Prof. Yıldız Batırbaygil

20 Mart 2012

Bizleri kim koruyacak...



Avrupa Birliği, Genetiği Değiştirilmiş Organizmaların (GDO'lu) AB'ye girmesine izin vermemekte, peki ya Kısırlaştırma, neslimizin tüketilmesi ve diğer tehlikeler altında olan siz Türk Milleti şimdi ne yapmayı planlıyorsunuz?

Üstelik bu tohumların ekildiği topraklarda ,isteseniz bile geri dönüş yok. Bir daha bu tohumların ekildiği yerlerde normal tohumla  verimli üretim yapamıyorsunuz, üstelikte toprağın kalitesi düzelemeyecek şekilde bozuluyor.!

Üstelikte, bir kez bu ülkenin tohumunu verimli olduğu için ektiniz mi bir daha geri dönüş yok her yıl o ülkeden sürekli yeni tohumları almak zorundasınız...

Son alınan kararla 13 GDO lu MISIR' ın Türkiye ye gelmesi kararlaştırıldı.

Yapılan açıklamada bunun hayvancılıkta besin olarak kullanılacağını söylüyor. Yani insanlara değil hayvanlara yedirecekler.?

Bu açıklamayı yapanlar bu halkı aptal mı zannediyorlar yoksa kendileri söylediklerine inanıyorlar mı?

Hayvan, insan için zararlı olan GDO lu ürünü yerse, insanda GDO lu besinle beslenmiş hayvanı yerse insan GDO lu besini yemiş oluyor mu olmuyor mu?

Bugün çok küçük yaşlarda çocuklarda hormonal bozukluklar başladı, 10 yaşında adet görmeye başlıyor kız çocukları.

Kadınlar zaman içerisinde erkekleşiyor, erkekler kadınsılaşıyor acaba neden?

Eskiden erkekler övünürdü ' ceketimi atsam hamile kalır' diye.

O halde günümüzde neden kısırlık tedavisi her geçen gün artıyor..

Bir süre önce  Oktar Babuna diye biri, bir şeyler bahane edildi kan toplandı..

O dönem MHP kanadından ses geldi.  ABD ye gönderilen kanlarla Türk ırkının genetiği tespit ediliyor, araştırma yapılıyor..

O zaman biz MHP yi, zaten geçmişten gelen faşist, ırkçı yaftasıyla adeta dalga geçmiştik.

Bu kadar insani bir nedenle kan toplanıyor, paronayak adamlar bak ne düşünüyor?

MHP li eski sağlık bakanı, Sayın Durmuş daha sonra yurt dışından gelen tohumların , toprağımıza zarar verdiği, Türk nesline zarar vereceği ...vb konuştu.

Biz aydınlar gene dalga geçtik..

'Daha neler' dedik...

Peki hiç düşündünüz mü ' ABD den bir üst düzey geleceği zaman suyunu, içeceğini bile yanında getiriyor. Kalacağı otelde mutfak...vb komple denetim altında.

Sadece yiyecekle kalmıyor. ABD başkanı tuvaletini bile otel odasındaki tuvaletine yapmıyor da kendileri özel olarak topluyor, yanlarında götürüyor neden?

ABD başkanı' nın affedersiniz dışkısını birileri  tuvaletten alıp incelese ne elde edile biliniyor ki bu adamlar tuvaletlerini bile yanında taşıyorlar..

Lütfen bunu düşünelim...

Türkiye de bir besici 30 yıl boyunca dışarıdan desteklense. Özel besinlerle beslenen bu hayvanların etini 30 yıl boyunca yiyen toplumun düşünce , algısında nasıl bir değişme olabilir?

Şimdi GDO lu olarak gelecek bu mısırların paketlerinin üzerinde GDO lu olduklarını yazılması, etiketlenmesine bile izin verilmiyor....

BESLENME SON DERECE ÖNEMLİ BİR KONU.

Bizim hastalıklarımızın temelinde yanlış beslenme var.

Yanlış beslenmenin üzerine birde sağlıklı diye yediğiniz yiyeceklerin size fayda vermediğini, hatta bırakın faydayı zarar verdiğini bilseniz ne hissedersiniz...

SİZ YEDİKLERİNİZSİNİZ...

Sizin beslenmeniz, vücudunuzdaki hormonları, işleyişi, etkileyecektir.

Beslenmeniz sizin algılama yapınız, beyin, zeka gelişiminizi  bile etkilemektedir....

Yapılan bir çalışmada besinlere konulan Ositasin maddesi ile görülmüştür ki, Ositasinli besinleri yiyenler daha fazla kandırılabiliyor,  her şeye inanabiliyor....

ABD Norweç' in dağlarında , üstlerde bir yerde Tohum depoluyor. Acaba neden?

TEMA, yediğiniz sebze ve meyvelerin çekirdeklerini atmayın, biriktirin , ileride buna çok ihtiyaç olacak diyor neden? Bu adamlar salak mı?

ABD, dünyada yapmış olduğu çalışmalarla suyu, havayı, toprağı yaşanmaz hale getirirken neden yaşamak, yerleşim için başka gezegen arayışı içinde?

Afrika da neden bu kadar hastalık ve ölüm var?

Afrikanın nüfusunun artması bir şekilde engelleniyor olabiliyor mu?

Neden şu anda dünyanın bütün ülkeleri Afrika da çalışıyor:;?

Sadece enerji mi yoksa dünyanın her yerinde zarar verdikleri topraklardan dolayı ileride ciddi bir  sağlılık topraklardan elde edilecek gıda, tahıl, ihtiyacı mı?

GDO lu ürünlerin sakıncaları konusunda Ziraat Müh. odası sürekli uyarıda bulunmakta. Uğur Dündar ın star TV de çalıştığı programda tarım bakanını ekrana çıkardı. Adam halka  bu işin ne kadar iyi olduğu doğrultusunda bir şeyler anlatmaya çalışırken, telefona ziraat mühendisleri odası başkanı bağlandı, bakanın söylediğinin hepsini yalanladı.

Bakan programı terk etti. Siz bana programa tek başıma katılacağımı söylemiştiniz dedi.

Dikkat edin, gerçek muhalif olan hiç kimse ile bugüne kadar ekranda tartışılan program oldu mu?

GDO ya ver ne idüğü belirsiz gıdalara dikkat edelim.

Bu bir paranoya değil.

Bunu söyleyenlerle dalga geçilecek, itibarsızlaştırılacak, baskın karşıt görüşler art arda çıkacak.

Sizin sağlığınız, sizin kararınız...

http://www.tarimsal.com/tohumculukyasasitartismalari.htm

12 Ocak 2012

Tavuk Yumurtasının Sahtesini de gördük..



Tavuk Yumurtasının Sahtesini Üretiyorlar
Çinlilerin gıda güvenliğinde pek iyi olmadığını ülkeden gelen sahte süt ve sahte portakal suyu haberlerinden biliyoruz.
Yeni yaptıkları bir şey var ki görünce siz de pes diyeceksiniz: bildiğiniz yumurtanın sahtesini üretmişler. 
O kadar da başarılı olmuşlar ki yeseniz bile ayırt etmeniz kolay değil.
Sahte yumurta üretimi Çin'den diğer ülkelere sıçramaya başlamış, en son Malezya'da üretim merkezleri bulunmuş.
Sahte yumurta üretimi o kadar kolay ki hızla diğer ülkelere sıçrıyor:  belki sırada Türkiye var, belki de çoktan geldi bile.



Sahte yumurta niye yapılıyor? Kar için elbette.
Tavuk yumurtası için gerekli yem, veteriner, barınma ve tabi tavuğu aradan çıkardığınızda
yumurta çok daha ucuza geliyor.
Sahte yumurta yapımında tamamen kimyasal maddeler kullanılıyor.
Kabuğu için kalsiyum, içindeki maddeler için alginik asit, potasyum alum,
jelatin ve renklendirme maddeleri kullanılıyor.
Yiyenler için bile ayırt etmesi zor demiştik öyle ki Malezya’da insanları uyarmak için televizyonda sahtesi ile gerçeğini nasıl ayır edeceğinizi anlatmak zorunda kalmışlar.



Sahtesiyle gerçeğini ayırt etmenin 5 yolu şöyle:
1) Yumurtanın şekli normal değilse
2) Yumurta yüzeyi pürüzlü ise
3) Kırıldığı zaman yumurta sarısını beyaza bağlayan beyaz zar yoksa
   ( gerçeğinde belli belirsiz gözükür zaten)
4) Kırıldığı zaman yumurta sarısı hızla beyaza karışıyorsa
5) Yumurta sarısı koyu renkte ise, yumurtanız sahte.

Penang Tüketici Derneği bakın bu konuda  halkı nasıl uyarıyor ( İngilizce)


Sahte yumurta karaciğer, beyin ve sinir sisteminde rahatsızlıklara sebep oluyor.
Yapanlar da bu sorunları biliyor.
Buna rağmen sahte yumurta yapımının püf noktalarını anlatan video ve kitapçıklar internet sitelerinden satın alınabiliyor.
Sahte yumurtaların daha fazla sayıda ülkeye sıçraması son derece muhtemel...