Bizler insanız ve çok değerliyiz....Sağlığınızın kıymetini bilin...

20 Mart 2013

MİADI DOLAN İLAÇ ZEHİRDİR...


 

İlacın raf ömrünün uzun olması önerisine Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Ahmet Oğul Araman'dan sert tepki geldi...

İlacın miadının bilimsel çalışmalarla belirlendiğini, bu sürenin de ortalama 2-3 yıl olduğunu belirten Araman, ''İçerdiği etken maddenin yüzde 10'unu bile kaybeden ilaç artık ölüdür, yarardan çok zarar verir'' uyarısında bulundu.

İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Dekanı ve Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Ahmet Oğul Araman, bir eczacı örgütünce dile getirilen, ''İlaçların gerçek son kullanma tarihinin daha uzun olduğu, bu sürenin üretici talebiyle değil bilimsel yöntemlerle belirlenmesi gerektiği'' önerisini değerlendirdi.

Böyle bir görüşün bir eczacı tarafından dile getirilmesinin kendisini üzdüğünü ifade eden Araman, zamanla fiziksel, kimyasal ve fiziko-kimyasal bozulmaya uğrayan ilaçların da tıpkı insanlar gibi yaşlandığını belirtti.

Kimi zaman ambalajında belirtildiği gibi saklanmayan ilaçların zamanından önce bozulduğuna dikkati çeken Araman, şu bilgileri aktardı:

''İlaçların raf ömrü bilimsel çalışmalarla belirlenir. Bu süre de ortalama 2-3 yılı geçmez. İlacın üreticisi, Sağlık Bakanlığı'na raf ömrü için süre bildirimini bilimsel araştırmalara dayandırarak sunar. Bilimsel çalışma, ilacın farklı ısı ve basınca maruz kaldığı farklı ortamlarda yürütülür. Yapılan bilimsel araştırma 2 yıllık ise ve gereken verilere sahipse raf ömrü 2 yıl, 3 yıl ise 3 yıl olarak verilir. Uluslararası kabul gören ve 'T-90' diye adlandırılan kurala göre, içindeki etken madde miktarı yüzde 90'a düşen ilaç gücünü kaybetmiş sayılır. Son kullanma tarihi belirlenirken etken maddenin yüzde 90'a düştüğü zaman dikkate alınır. İçerdiği etken maddenin yüzde 10'unu bile kaybeden ilaç artık ölüdür, yarardan çok zarar verir.''

Sağlık Bakanlığı'nın ilaçların miadını belirlerken dünyada kabul gören bu kuralı uyguladığını vurgulayan Araman, ''Bakanlık halkın sağlığını korumakla yükümlüdür. Bakanlığın üzerinde ilaç firmalarının baskısı söz konusu olamaz'' diye konuştu.

Neden T-90?

Yüzde 10 gibi küçük bir orandaki etken madde kaybının bile ilacın etkinliğini kaybetmesi hatta zararlı hale gelmesi anlamına geleceğine dikkati çeken Araman, ''Bu yüzde 10'luk parçalanma sonucu karaciğer ve böbreğe olumsuz etki eden ürünler ortaya çıkabilir. İlacın miadını uzatalım derken organ yetmezliğine kadar giden olumsuz sonuçlar ortaya çıkabilir'' uyarısında bulundu.

''İlaçların gerçek son kullanma tarihinin daha uzun olduğu'' açıklamasının halkta yanlış bir kanı oluşmasına neden olabileceğini ifade eden Araman, ''Bir eczacıdan bu açıklamayı duyan vatandaş, miadı dolup zararlı hale gelen ilacı kullanırsa ne olacak? Bu tür açıklamaları yaparken çok dikkatli olunmalıdır'' şeklinde konuştu.

Prof. Dr. Araman, vatandaşlara, ''miadı dolan ilaçları hiçbir şekilde kullanmamaları' çağrısında bulundu.

15 Şubat 2013

Kolestrol yalan mı?.



‎'Kolestrol 300 milyar bir dolarlık yalan mı?'
Dünyaca ünlü kolesterol uzmanı Philippe Even, "kötü kolesterol"ün ilaç endüstrisinin ürettiği bir yalan olduğunu ...iddia etti. İlaç şirketlerinin son 15 yılda "kolesterol yalan"ı ile 300 milyar dolar kazandığı belirtildi.
"Kolesterol sanıldığı gibi öldürücü değil, damarları tıkamıyor", "Kötü kolesterol ilaç endüstrisinin ürettiği bir yalan".

Bu ifadeler Fransa ve dünyanın en ünlü kolesterol uzmanlarından biri olarak gösterilen Profesör Philippe Even'e ait.

Even'in, 21 Şubat'ta Fransa'da piyasaya çıkacak "Kolesterol Hakkında Gerçek" adlı kitabı daha şimdiden büyük tartışma ve şaşkınlık yaratmış durumda.

Zira Even, kitabında, kolesterolün kesinlikle sanıldığı gibi insan sağlığı için zararlı olmadığını, damarları tıkamadığını, kalıtsal ve aşırı olanları dışındakilerin ölüme yol açmadığını tam tersine vücüt için kesinlikle gerekli olduğunu savunuyor.

'KÖTÜ KOLESTEROL' KAVRAMI YOK

Fransız profesör kötü kolesterol diye bir kavramın olmadığını da söylüyor. Profesör Even'e göre, kötü kolesterol ilaç endüstrisinin yarattığı bir yalandan başka bir şey değil.

Profesör Even kolesterol düşürücü olarak kullanılan ve statin olarak tanınan hapların da vücüt için yaşamsal öneme sahip olan kolesterol üretimini engellediğini ve bu nedenle yüksek dozda alınması halinde bünye için olumsuz sonuçlara yol açacağını belirtiyor.

'İLAÇ ŞİRKETLERİ İÇİN ÇALIŞIYORLAR'

Dev ilaç firmaları ve laboratuarları kolesterol konusunda yalan söylemekle suçlayan Profesör Even, kolesterol düşürücü ilaçlar sayesinde ilaç endüstrisinin son 15 yılda 300 milyar dolar kazandığını söylüyor. Fransız uzman, kolesterolün zararları üzerine bilimsel makalelere imza atan bilim insanlarının da "ilaç endüstrisi hesabına çalıştıklarını" iddia ediyor.

'BU ADAM YA ÇILGIN YA DA...'

Profesör Even'in ifadelerini bu haftaki sayısında kapağına taşıyan Fransız Le Nouvel Observateur dergisi, konu hakkında "Bu adam ya bir çılgın ya da tüm ilaç tarihinin en büyük teşhis hatasıyla karşı karşıyayız" yorumunda bulundu.

Geçmişte Fransa'nın en ünlü tıp fakültesi olarak bilinen Necker'de yıllar boyu dekanlık yapmış olan Profesör Even, şu anda Necker Tıp Enstitüsü'nü yönetiyor.

'KOLESTEROL ŞÜPHECİLERİ'

Kolesterolün sağlığa zararlı olmadığı tezi sadece Profesör Even'e tarafından değil dünya genelinde ilaç endüstrisinden bağımsız çalışan çok sayıda bilim insanı tarafından savunuluyor. Bu bilim insanları 2002 yılında "Kolesterol Şüphecileri" (Thincs) adı altında dünya genelinde bir şebeke oluşturmuştu.

 

2 Şubat 2013

Nefsin Kanseri yenmesi...

 
 


Her doktor öğrenciliği sırasında Otto Warburg'un buluşunu öğrenir.
1930'lu yıllarda Warburg kanserin en temel biyokimyasal sebebini,
yani sağlıklı bir hücreyi ...kanser hücresinden ayıran şeyin ne olduğunu bulmuştur.

Bu, o kadar önemli bir buluştur ki,
Otto Warburg'a Nobel Ödülü kazandırmıştır.
Otto Warburg'a göre kanserin bir temel sebebi vardır.

Bu da, vücudun normal hücrelerinin oksijenli solunumunun,
oksijensiz -anaerobik- hücre solunumuyla yer değiştirmesidir.

Warburg'un buluşu bize başka neleri anlatmaktadır?

Birincisi, kanser, normal hücrelerden çok farklı bir biçimde metabolize olmaktadır.
Normal hücreler oksijene ihtiyaç duyar; kanser hücreleri oksijenden kaçınır.
Hiperbarik oksijen terapisi alternatif kanser tedavisi uygulayan kliniklerde kullanılan bir yöntemdir.

Bu buluşun bize anlattığı başka bir şey de, kanserin bir mayalanma (fermantasyon)
süreciyle metabolize olduğudur.

Kanserin metabolizması normal hücre metabolizmasından 8 kat daha büyüktür.
Yukarıda söylediğimiz her şeyi birleştirirsek ortaya şu tablo çıkıyor:

Vücut, kanseri beslemeye çalışırken mütemadiyen kapasitesinin üstünde çalışır.
Kanser devamlı açlıktan ölmenin eşiğindedir ve vücuttan kendisini beslemesini talep etmektedir.
Besin alımı kesilirse kanser açlıktan ölmeye başlar.
Tabii kendisini beslemek için vücudun şeker üretmesini sağlayamazsa. ..

Proteinlerden şeker Bu ziyan sendromuna kaşeksia (cachexia) denir.

Kaşeksia vücudun proteinlerden (evet, doğru duydunuz, karbonhidratlardan veya yağlardan
değil de, proteinlerden) "glükoneogenez" (yeniden glükoz yapımı) işlemiyle, şeker elde etmesidir.
Bu şeker kanseri besler. Vücut sonunda, kanser hücresini beslemeye çalışırken kendisi açlık çeker.
Şimdi, kanserin şekerle beslendiğini öğrenmişken, onu şekerle beslemek mantıklı geliyor mu size?
Yani karbonhidratlardan zengin bir diyet uygulamak? Bugün, kansere karşı uygulanan birçok besin terapisi
mevcuttur (işe de yaramaktadırlar) çünkü günün birinde birisi şeker ve kanser arasındaki bağlantıyı görmüştür.

Bu terapilerde, karbonhidratlar bakımından zengin gıdalara izin verilmez.
Terapilerin hiçbirinde şekere de izin verilmez çünkü şeker kanseri beslemektedir.

Peki doktorunuz bu gerçekleri size neden söylemez? Kim bilir?
Belki doktorunuz kanseri tedavi edecek kişinin siz değil, kendisi olduğunu düşünmektedir.
Belki Otto Warburg'un buluşunu duymuştur ama geri kalan parçaları tamamlayamamıştır.
Belki de beslenmeyle ilgili hiçbir şey öğrenmemiştir.

Aslında 1978'e kadar ABD'nin resmi kuruluşlarından biri, beslenmenin kanserle
bir ilgisi olmadığını iddia etmekteydi!! !!

Kanser ve şeker bağlantısından haberdar olanlar ise, dikkate değer terapilerle
ortaya çıktılar. Bunlardan biri 'Laetrile'dir.

Kaşeksialı hastaların yüzde 50'den fazlasında glükoneogenez sürecini durduran
hidrazin sülfat bunlardan bir diğeridir.

Bugün, Minnesota Üniversitesi kemoterapi alanında bir "akıllı bomba" üzerinde çalışmaktadır.
Akıllı bomba diyebileceğimiz ilacın üzerinde bir kaplama vardır.

İlaç, vücutta oksijensiz bir bölge ile karşı karşıya geldiğinde bu kaplamayı üzerinden atar.
Kanseri yok etmek için kemoterapiyi serbest bırakır. Çünkü, vücutta oksijensiz tek alan, kanserli bölgedir.

Kanser hücresini aç bırakmaya çalışan besin terapileri de vardır.
Kanserin ne sevdiğini bilen hasta, bunları yemekten kaçınır.
Kanser, çiğ yiyeceklerdense, pişmiş yiyecekleri sever.
Pişirme işlemi, besinlerdeki enzimleri ve vitaminleri yok etmektedir.
Bir de, kanserin şeker sevdiğini aklınızdan çıkarmayın.
Kanserinizi sevmiyorsanız, onu beslemeyin!

Şeker yerine tatlandırıcı kullanmak çözüm değil
Şeker yerine tatlandırıcı kullanmayı düşünüyorsanız, başka bir tuzağa düşmüş olursunuz.
Tatlandırıcıların da vücuda ciddi zararları olduğu, yapılan araştırmalarla kanıtlandı.

Örneğin, Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), sakarin içeren her türlü gıda maddesinin üzerine
"Sağlığa zararlıdır.Hayvanlar üzerinde yapılan testlerde kansere yol açmıştır." ibaresinin
konmasını şart koştu. Aspartam ve sükraloz gibi diğer tatlandırıcılar da yan etkileri
nedeniyle uzak durulması gereken gıdalar arasında.

(Editörün notu: Ama maalesef hiç birinin üzerinde böyle bir ibare yok).
Kaynak: International Wellness Directory

Son iki yüzyıldır şeker tüketimi nasıl arttı?
İngiltere'de 1815'de 5 kg cıvarında olan kişi başına
yıllık çay şekeri tüketimi 1970'de 50 kg 'ın üzerine çıkmıştır.
1970-2000 yılları arasında ABD vatandaşları önceki yıllara oranla yılda
100 litre daha fazla şekerli meşrubat tüketmişlerdir.

Türkiye'deki durum da artık çok farklı değildir.
Çocuğu ile büyüğü ile çılgınca şeker ve beyaz un kullanılmaktadır.
Bütün bu bilgiler kanserlerin niçin arttığını göz önüne açıkça sermektedir.

Aşağıdaki tedbirlerle kanserlerin en az üçte ikisi önlenebilir;

* Un ve şekerden kaçınarak insülin direncini yenin.

* Hiçbir şekilde tatlandırıcı ve tatlandırıcı içeren 'light' hafif yiyecek ve içecek tüketmeyin.

* Katkı maddesi ilave edilmiş, paketlenmiş gıdaları yemeyin. Taş devri diyetini uygulayın.

* Bol taze sebze ve meyve yiyin.

* Yeterli omega-3 alın; ayçiçeği, mısır, soya, pamuk ve margarin gibi yağları diyetinizden çıkartın. Bunların yerine zeytinyağı ve doğal hayvani yağları (tereyağı, iç yağı ve kuyruk yağı)

* Kefir, yoğurt, turşu, sirke, nar ekşisi ve boza gibi probiyotiklerden (faydalı mikroplar) zengin gıdalarla beslenin.

* Özgür dolaşan hayvanların etini ve yumurtasını yiyin.

* Pastörize sütlerden mümkün olduğunca kaçının. Kutu sütü tüketmeyin.Mümkünse manda sütü kullanın. Süt yerine süt ürünlerini (yoğurt, peynir) tercih edin.

* Günde iki diş sarımsak ve/veya 1 baş kuru soğan tüketin.

* Günde 1-2 tatlı kaşığı zerdeçal tozu tüketin.

* Yeşil ve siyah çay tüketin (şekersiz!!!! ).

* Stresten uzak durun.

* İyi uyuyun.

* Çevresel toksinlerden ve sigaradan uzak durun.

* D vitamini düzeylerinizi yükseltmek için dengeli bir şekilde güneşlenin ya da D vitamini takviyesi alın.

* Yeteri derecede egzersiz yapın!!!!

* Alkol kullanmayın.

* İşlenmiş soya ürünü yemeyin.

* Yemekleri geleneksel yöntemler (buğulama, buharda pişirme) ile pişirin. Turbo fırınlar da kullanılabilir.

* Hızlı pişirme yöntemleri (mikrodalga gibi) besin kayıplarına yol açar; ayrıca kanserojen olabilirler !!!!

* Daha çok toprak (güveç), cam ya da kalaylı bakır kapları tercih edin.
Emaye ve çelik tencere daha sonraki tercihlerdir.

* Teflon ve alüminyumu ise kesinlikle kullanmayın.



Prof. Dr. Ahmet AYDIN
İÜ Cerrahpaşa Tıp Fak.
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD

Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Başkanı

29 Ocak 2013

Organların yenilenmesi...





Bilim adamları, vücuttaki organların yaşlanma sürecini aydınlattı. Göz ve beyin dışında kalan tüm organlar kendini yenileyebiliyor ve böylece vücudumuz hayat boyu 10 yaşın altında kalmayı başarabiliyor.

İngiltere’de yayınlanan Daily Mail gazetesinin haberine göre bu durumun nedeni, hücrelerin yenilenmesi yani eski hücrelerin yerini yeni hücrelerin alması olarak açıklanıyor.

Ancak bu “kalıcı gençlik” durumundan nasibini alamayan şanssız organlar da yok değil. Beyin, gözler ve sinir sistemi kendini yenileyemiyor.

Beyinde; koku alma ve öğrenme merkezleri haricindeki diğer hücreler, tıpkı tam anlamıyla oluşumunu tamamladıktan sonra yenilenemeyen sinir sistemi ve kornea haricinde yenilenemeyen gözler gibi, yaşlanmaya karşı direnemiyor.

KALP KENDİNİ 20 YILDA YENİLİYOR

Yıllarca kalbi oluşturan hücrelerin doğduktan sonra değişmediği sanıldı.

Ancak New York Üniversitesi’nden Dr. Piero Anversa tersini ispatlamayı başardı. Kalbin kendini yenilediğini belirten Anversa bunun en az 20 yıl aldığını kaydetti.

SAÇLAR KENDİSİNİ 3-6 YILDA YENİLİYOR

Yaklaşık 100 bin adet olan saçların her bir teli ayda 1.25 santimetre uzuyor.

Dolayısıyla saçların kaç yaşında olduğu da saçın uzunluğuna göre değişiyor.

MİDE DUVARI KENDİSİNİ 3-5 GÜNDE YENİLİYOR

Midedeki asit karşısında hücrelerin dirençli olmadığını belirten İsveç-Karolinska Enstitüsü’nden Jonas Frisen, hücrelerin 3 ila 5 gün arasında yenilendiğini vurguladı.

Ancak nikotin, hücrelerin yenilenmesini ağırlaştırıyor.

BAĞIRSAK KENDİSİNİ 2-5 GÜNDE YENİLİYOR

Midede olduğu gibi bağırsaklarda da hücrelerin zor şartlar altında olduğunu söyleyen İsveçli Dr. Frisen
bu hücrelerin hızla yenilendiklerini ve bu sürenin 2 ila 5 gün arasında değiştiğini ifade etti.

İSKELET SİSTEMİ KENDİSİNİ 10 YILDA YENİLİYOR

İskelet de vücudun sürekli kendini yenileyen bölümlerinden biri.

Kemiklerin 10 yılda bir tam anlamıyla kendini yenilediği tahmin ediliyor.

DİL KENDİSİNİ 10 GÜNDE YENİLİYOR

Tat moleküllerini sinirler yoluyla beyne ileten dilde bulunan 10 bin tomurcuğun her birinde 50 hücre bulunuyor.

Bu hücreler her 10 günde bir kendini yeniliyor.

KARACİĞER KENDİSİNİ 6 AYDA YENİLİYOR

Yağ, protein, şeker ve kan yapımı için gerekli olan maddeleri depolayan karaciğer vücudun en güçlü organlarından biri.

İngiltere Karaciğer Vakfı tarafından yapılan açıklamaya göre karaciğerin kendini yenileme süresi 6 ay.

AKCİĞER KENDİSİNİ 1 YILDA YENİLİYOR

Akciğerde hücreler farklı periyotlarda yenileniyor. Bu da havanın temizliğine, sigara içilip içilmemesine göre değişiyor.

Yenilenme süresi ise altı ayla bir yıl arasında…

GÖZLER YENİLENMİYOR
 Gözler, kornea tabakası haricinde kendini yenileme özelliğine sahip değil. Zaman geçip yaş ilerledikçe gözleriniz de sizinle birlikte yaşlanıyor.

Aynı şekilde beyin hücreleri de kendini yenileyemiyor ve yaşlanıyor.

Hangi Saatlerde Hangi Organlarımız Yenileniyor?

Yaşam şeklimizi de bu saatlere göre düzenlediğimiz takdirde bu yenilenmeye katkıda bulunabilirsiniz. Örneğin akşam saat 11 de uyumazsak, saat 11 de kendini yenilemeye başlayan safra kesesi bu görevini yapamaz, ve ertesi günü yeterli performansta çalışamaz. Bununla birlikte göz altındaki torbalar ve şişkinlikler safra kesesinde çamur veya taş olduğunun bir belirtisi olabilir. Bunun için en az haftada 3 gece saat 11 de uyumamız gereklidir.

İşte organlar ve saatleri:
 23 – 01 arası : Safra Kesesi
01 – 03 arası : Karaciğer
03 – 05 arası: Akciğer
05 – 07 arası : Kalın bağırsak
07 – 09 arası : Mide
09 – 11 arası : Dalak, Pankreas
11 -13 arası : Kalp
13 -15 arası : İnce bağırsak
15 -17 arası : Mesane
17 -19 arası : Böbrek
19 -21 arası : Kalp Kası
21 – 23 arası : Bedenin Isıtılması

Karar sizin elbette, ama yenilenmek lazım...

10 Ocak 2013

Kışı biraz baharatlandıralım!



 
 
Hadi gelin şu soğuk, depresif kış aylarını biraz baharatlandırıp, şenlendirelim. İşte başımızın tacı yapmamız gereken baharatlar...

Mutfağımda ocağın hemen yanında acı kırmızı biber, karabiber, kekik, nane, zerdeçal duruyor. Birkaç yıldır manzara bu! Nedenine gelince... Dünyada katıldığım konferanslarda hep Hindistan’da kanser oranlarının ne kadar düşük olduğu konuşuluyor ve nedenleri araştırılıyor. Özellikle de baharatlar üzerinde duruluyor. Biz Türkler, Hintliler kadar çok ve çeşitli baharat kullanmıyoruz. Ama yararlarını öğrenince sizin de benim gibi hayatınızı biraz daha baharatlandıracağınıza eminim.


Gelecek için ondan daha fazla umut vadeden baharat yok


ZERDEÇAL

Zerdeçal baharatların süperstarı. Santa Fe, New Mexico’daki Araştırma Enstitüsü’nün başındaki Dr. David Frawley’nin şu sözü zerdeçalın ne olduğunu açıklamaya yetiyor:

‘Tüm hastalıklara iyi gelecek tek baharat seçmem gerekseydi zerdeçalı seçerdim.’

Zerdeçal, Batı toplumlarına göre kronik hastalıklara çok daha az rastlanan Hindistan’da neredeyse tüm yemeklerde yerini alıyor. Zerdeçalı bol tüketen ülkelerde kanser oranları çok düşük.

* Zerdeçalın etken maddesi kurkumin adlı bileşik. Çok güçlü bir antioksidan olmasının ötesinde yangıyı önleyici etkisi var. Vücuttaki her organı koruyup güçlendiriyor.

* Çin ve Hindistan’ta iki bin yıldan fazladır tedavi amaçlı kullanılıyor.

* Hakkında yüzden fazla araştırma var; kanseri önlediği ortaya kondu.

* Hayvanlar üzerinde yapılan deneylerde kolon kanserini önlediği görüldü. İnsanlar üzerinde yapılan deneylerden de ilk sonuçlar elde edilmeye başlandı.

* Rahim ağzı kanserlerine neden olan HPV’yi ( Human papilloma virüs) öldürebildiği görüldü.

* Karabiber ve zerdeçalı birlikte kullanmak etkiyi artırıyor. Karabiberin içindeki piperine ile kurkumin birleşince toksinleri atmamızı sağlıyor.

* Sigara içenlerin diyetlerine kurkumin eklendiğinde idrarlarındaki sigaraya bağlı zehirli atık maddelerin azaldığı görülmüş.

* Farelere lahana, karnabahar gibi sebzelerde bulunan isotyosiyanat ile birlikte verildiğinde prostat kanserinin büyümesini engellediği görülmüş.

* Hindistan’da Alzheimer görülme oranı nüfusun yüzde 1’inden az. Nedeninin kurkumin olabileceği düşünülüyor.

* Kötü kolesterolü düşürüyor, iyi kolesterolü artırıyor.

* Karaciğeri temizleyen enzimleri artırıyor.

* ABD’deki dünyanın en önemli üniversitelerinden Tufts’da fazla kiloyu da engelleyebileceği gösterildi. İki grup fare yağdan zengin yiyeceklerle beslendi. İlk gruba kurkumin desteği verildi. 3 ay sonra kurkumin desteği alan grup daha az kilo aldı.


Ne kadar zerdeçal yemeli?

Hindistan’da 1 kişi günde ortalama 1 çay kaşığı zerdeçal yiyor. Bitkinin günde 16 grama kadar herhangi bir toksik etki yaratmadığı görülmüş. Emilimi artırmak için zeytinyağı ile birlikte yemelisiniz.


Kolesterolü düşürüyor KEKİK

Ülkemiz adeta kekik cenneti. Dünya kekik ihtiyacını bizden karşılıyor. Kekik hem baharat olarak et yemeklerinde vazgeçilmezimiz hem de çay olarak sevilerek tüketiliyor.

* Kekik yağının iki ana bileşeni var: Carvacrol ve thymol. Bu iki madde bakteri, virüs, mantar ve parazitlere karşı etkili.

* Kekik ekstresi alan grupla almayan karşılaştırıldığında alan grupta kötü kolesterolün azaldığı, kan akımının iyileştiği görülmüş.

* Türk araştırmacılar tüm baharatları teste tabi tuttuklarında kekik, kötü kolesterolün zarar verici etkilerini önlemede diğerlerini sollamış.

* Yiyecek zehirlenmesine yol açan birçok bakteriyi öldürüyor. Bu yüzden her tür eti kekiklemek doğru bir yöntem.

* Kekik yağı karaciğeri güçlendiriyor.

* Pamukçuğa iyi geliyor.

* Kadınlarda vajinal mantar enfeksiyonunu gidermeye yardımcı.

* Halk arasında sinirleri yatıştırdığına inanılıyor.

* Alzheimer tedavisi için de umut vadettiği düşünülüyor.

Bir zamanlar kralmış KARABİBER

Dünyada en iyi biberi üreten yer Hindistan’ın Malabar kıyısı. Bu yörede yetişen biber ‘piperine’den çok zengin.

* Karabiber bakteri üremesini engelliyor. Romalılar etlerini biberle korurmuş.

* Hintliler binlerce yıldır kabızlık, güneş yanığı, diş çürümesi, böcek sokması, kalp-akciğer hastalıkları, artrit için kullanmışlar.

* Amerika’da gastroenterologlar 1,5 gram biberin transit zamanını hızlandırdığını görmüş. (Transit zamanı; yiyeceğin sindirim sistemini terk etme süresi demek. Transit zamanı uzadıkça yiyecek bağırsak içinde gereğinden fazla kalıp, kabızlığa, hücre değişiklerine yol açabiliyor.)

* Piperine pankreasın sindirim enzimlerini salgılamasını hızlandırıyor.

* Kolon kanserine iyi gelebileceği düşünülüyor.

* Hindistan’da meme kanserli farelerde yapılan araştırmada yaşam süresini uzattığı saptanmış.

* Tayland’da yapılan bir araştırmada Alzheimer hastalığına iyi geldiği tespit edilmiş.

* Beynin daha iyi çalışmasını sağladığı belirlenmiş.

* Sigarayı bırakmada yardımcı. Sigara tiryakisi karabiber yağı içeren buharı solursa sigara içme isteği azalıyor.

* Tansiyonu düşürücü etkisi de bulunuyor.

Annemizin çorbası onsuz olmaz: Nane

Nane kokusu hangimize annemizin çorbasını hatırlatmıyor ki? ‘Ülkenizde en sevilen baharat ne?’ diye sorulsa aklıma ilk nane geliyor. Bakalım bizim sevgili nanemizde neler var?

* Spastik kolona (IBS) iyi geliyor. Çünkü sindirim kaslarını gevşetici özelliği var.

* Gaz ve şişkinliği gideriyor.

* İçerdiği mentol bileşiğiyle nefes almayı kolaylaştırıyor.

* Zihin açıcı özelliği var.

* Stresi azaltıyor.

* Nane yağı ise her yaşta diş çürüklerine iyi geliyor.



Dr. Yasemin Bradley